top of page

Eğitimde Dershane, Ulaşımda Minibüs



Eğitimde Dershane, Ulaşımda Minibüs

Doç. Dr. Mehmet SARAÇ

Aralık 2013


Hatırlayanlar bilir, bir zamanlar İstanbul’da ve diğer birçok şehirde ulaşımın belkemiği minibüslerdi. Özellikle 70’lerden sonraki kötü şehirleşme, beraberinde ulaşım sorunlarını da getirmişti. Kentler kurulur ve büyürken yerel yönetimler birçok hizmet alanında olduğu gibi bu konuda da gelişmelere yetişemediğinden sağlıklı ulaşım altyapıları kuramadılar, sağlıklı ulaşım hizmeti veremediler. Ortaya çıkan boşluğu da bu minibüs sektörü doldurdu. İnsanlar çoğu zaman külüstür ve gürültülü araçlarda, sıkış tıkış, minibüs şoförlerinin keyfi sürüşlerine maruz kalarak bir yerlere ulaşmaya çalıştılar. Bugün dünyanın sağlıklı gelişen kentlerinde ulaşım genellikle raylı sistemler ve buna destek mahiyetinde otobüslerle sağlanırken, İstanbul neredeyse 40 yıl “minibüs” ağırlıklı bir ulaşım gerçeği ile yaşadı. Dünyanın –belki Afrika dışında– hiçbir yerinde olmayan bir ulaşım sistemi olan minibüs, konforsuz, kontrolsüz, çevreye zararlı ve toplamda ekonomik olmayan bir ulaşım tarzıdır. Bir ara var olan “muavin” kadroları da lağvedilince her yolcu aynı zamanda zoraki muavin oluverdi ve şoföre para uzatma ve geri para üstü nakletme angaryasını üstendi.


Bunun sürdürülebilir bir şey olmadığı gerçeği önceden bilinse de, bir türlü gerekli girişimler yapılarak soruna köklü çözümler üretilemedi. Ancak özellikle son on yılda Türkiye’de yerel yönetimler artık toplu taşımanın dünya standartlarında olması gerektiği konusunda ortaya ciddi bir irade koydular, gerekli girişimleri yaptılar ve iyileşmeler sağladılar. Daha konforlu, zaman tarifesi belirli, keyfi sürüş sorunu olmayan, bir kerede daha çok yolcu taşıyan ve çevre dostu araçlarla taşımaya ağırlık verdiler. Bugün özellikle İstanbul’da artık ana hatlarda minibüs neredeyse kalmadı, ana hatları tamamlayıcı mahiyette, daha kısa mesafelerde çalışıyorlar. Genellikle metro, metrobüs veya otobüs hatlarına bağlantı sağlayan daha tali bir işlev görmeye başladılar.

Ama bu elbet kolay olmadı. Bazı raylı sistemlerin gecikmesinde özellikle o hatta çalışan minibüs esnafının önemli direnişleri oldu. Bu tarz direnişler, ülkenin çeşitli kentlerinde de görüldü. Yerel yönetimler örneğin şehrin üniversite kampüslerine daha konforlu ve bir kerede daha çok yolcu taşıyacak otobüsler koyacağı zaman direnişle karşılaştılar.


İstanbul ulaşımındaki bu dönüşüm sürecinde de aynen dershane tartışmalarında olduğu gibi tartışma “minibüsleri kaldıramazsınız, bu kadar insanın ekmeği ile oynayamazsınız” şeklinde feryatlar yükseldi. Popülist siyaset burada sözüm ona gariban hâmisi görüntüsü ile direnişe destek veregeldi. Ama elbet sonuçta makul olanın gereğine direniş sürdürülemiyor.


Bugün “Nereden çıktı bu metrolar, tramvaylar, konforlu otobüsler! Aah, nerede o minibüslü günler?” diye hayıflananan, tekrar minibüs taşımacılığına dönülmesini isteyen tek bir İstanbul’lu gösterebilir misiniz? Başka kentlerde de durum aynıdır, hemen şuracıkta Sakarya Üniversitesi öğrencilerini alın mesela… Bundan üç sene öncesine kadar minibüs ağırlıklı kampüs ulaşımına mahkûm olan öğrenciler, artık daha konforlu ve sık sefer yapan otobüslerle gidip geliyorlar. Bundan şikâyetçi olan bir tek öğrenci bulabilir misiniz?


İşte bu sürecin başında bir “irade” var. Bu irade konduğu zaman eğer popülist rüzgârlara direnemeyip geri adım atılırsa bu işler çözülmez. Hüner, dönüşümü en az acı ile başarabilmek. Örneğin İstanbul ulaşımında ağırlık raylı sistem ve otobüs ulaşımına kaydırılırken, boşta kalan minibüsler için, metro istasyonlarından daha iç semtlere bağlantı sağlayacak hatlar oluşturuldu ve esnafın geliri bir anda kesilmemiş oldu.


Evet, sağlıklı bir ortaöğretim sistemi olan bir ülkede, bu kadar büyük ölçeğe ulaşmış bir paralel yapılanma olamaz. Bunda aslında genel bir mutabakat yok değil. Ancak hükümetin bu son adımı kamuoyuna yansıdığından beri, özellikle belli bir medya grubunca konunun ele alınış biçimi, temel sorunların perdelenmesine ve çözümlerin ertelenmesine yol açar mahiyette. Mesele, bir insan hakkının, anayasal bir hakkın, girişimcilik ve özel eğitim özgürlüğünün ihlalleri boyutuna getirilerek “kapatılamaz” kampanyalarına bağlanıyor.


Bir ülkenin ortaöğretim sisteminin yetersizliğine bir çözüm getirilmesi gerektiği, dershanelere ihtiyaç bırakmayacak bir sistemin yerleştirilmesi gerektiği üzerinde mutabakat olmasına rağmen böylesi bir gürültü kopmasının nedeni, elbette sistemin bu aksaklığından ve eksikliğinden beslenerek devasa bir boyuta gelmiş sektörün bir anda çökecek olması. Evet, olayın ekonomik boyutu bu tartışmanın belki temel kaynağı ve çözümü zorlaştıran tarafıdır. Her ne kadar hükümetin hazırladığı düzenleme paketinde bu konuda da çözümler geliştirilmiş olsa da, bunların uygulanabilirliği konusunda şüpheler bulunmakta.


Aslında ülkelerin ekonomik ve toplumsal tarihine bakıldığında buna benzer sayısız olay var. Bazen yeni gelişmeler, -genellikle bu teknolojideki bir gelişme olur- o zamana kadar var olan, belki de devasa boyuta ulaşmış olan bir sektörü veya bir meslek dalını tehdit eder hale gelir ve belli bir süreçte yok eder. O sektör ya da meslek dalının kurtuluşu genellikle “dönüşmek”ten geçer. Zamanın gereğine göre dönüşmek…


Bu arada dershanelerin vazgeçilemezliğine gerekçe gösterilen “üniversiteye girişte sınav olduğu sürece dershane olacaktır” iddiası da var. Evet, sınav, yani eğitimin ve mesleklerin her kademesinde bir seçme mekanizması kaçınılmazdır. Ancak burada, ülkemizdeki sorun, sınavın tek başına üniversiteye girişteki ağırlığının çok fazla olmasıdır. Yoksa dünyanın her yerine üniversiteler öğrenci alırken bir takım sınav sonuçlarını dikkate alır. Örneğin Amerika’da SAT, GMAT, GRE gibi sınav sonuçları önemli göstergelerdir. Ama bunlar öğrencinin ortaöğretimdeki başarısı, referanslar ve diğer göstergeler yanında sadece bir parametredir, ölüm-kalım meselesi değil. Amerika’da da bu sınavlara hazırlayan kurslar var, ama bunlar bizdekine göre son derece küçük bir ekonomiyi oluşturur, marjinal bir sektördür.


Görünen o ki, bir “dönüşüm” kaçınılmaz. Kaçınılmaz da, bu iş en az sancı ile nasıl olacak? Mesele, işte bu dönüşüm süreçlerini iyi yönetebilmek. Tedaviler, ameliyatlar çoğu zaman biraz acı verir, ama mesele bunu en insani şekilde halletmektir.


İnsanları evinden işine hâlâ minibüslerle taşımakta ısrar etmek yerine metro ve otobüs ile taşımanın yollarını aramak ne kadar makul görülüyorsa, gençleri ortaöğretimden yüksek öğretime taşımada dershane yerine okulları kullanmanın yollarını aramak da o kadar makul görülmelidir.




Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page